“İnsanların psikiyatrik rahatsızlıkları
hakkında böyle utanç hissetmeleri beni oldum olası hayrete düşürmüştür.
İnsanlar ayakları kırılıp yardıma ihtiyaç duyduklarında utanmazlar, ama
psikiyatrik tanı ve tedavi alanında kaydedilen muazzam gelişmelere rağmen pek
çok kişi hâlâ akıl hastalığının kişisel bir zayıflık, utanılacak bir şey
olduğuna inanır.”
Nasıl alıntıyı başa koyarak seni bir nebze de olsa
şaşırtmayı başara bildim mi Günlük?
Yazıda soru sorulmasını pek hoşlanmasam da
(çünkü bana gerçekten soru sorsa cevabımı da isterdi diye düşünürüm) ama ne de olsa
burası bir blog ve alta yorum ekleye bilirsin.
O zaman sorulara devam,
peki sen
hiç yazı yazmadan önce aldığın bütün notları kaybettin mi?
Ben bu yazının tüm notlarını
kaybettim ve şimdi onları çok özlüyorum.
Pskiyatri bizim de çekindiğimiz bir bilim. Hem çok
merak ediyor hem de gidene “hıh biliyordum zaten dediğimiz” danışmanlık..
Her kesimin ama en kültürlümüzün bile saklayarak
gittiği klinikler. Oysa ki ne çok paralar veriliyor, onunla hava atsak ya
mesela “yıllardır terapiye gidiyorum iki dükkan sattım gene de doyamadım” falan
dense bak herkes nasıl akın eder. İmajını yenilemesi şart. Nitekim yaşam koçu
denilen insanlara daha sıcak bakılıyor kadın programlarında kadrolu gibiler.
Bu kitapla psikolojinin atmosferine kaptırıp
ruhumuzun derinliklerine ineceğimizi sanırken daha çok hafif sorunlara göz gezdiriyoruz, çoğu da
fiziksel rahatsızlık çıkıyor zaten (kan şekerinin düşüklüğü gibi) belki artık
manyaklık konusunda gerçek dünya kendini aştığından öyle “o my got! “ diyeceğimiz
bir durum yok.
Tabi çıplaklığa performans sanatından aşina olanlar için
yazıyorum bunu. İnsan bedenine o kadar uzaksak belki de uzayda (arkasına
takılacağımız) yeni bir koloni aramalıyız.
Aslında bu hayatta çok satanlar raflarına pek
takılmıyorum, mesela son aldığım kitap, Doglas Adams’ın Doctor Who'su şu
ara sırıtarak onu okuyorum. Çok geri kalmış sanmayın beni Otostopçunun
Galaksi rehberi baş ucu kitabımdır (Anlayın nasıl bir insanım) Yani böyle
birinden öneri aldığınız hiç unutmazsanız...
Çünkü biliyorum şimdi neden Türk kitapları okumuyor
falan diyenler olacaktır içlerinden. Sorunun cevabı tamamen keyfimin kahyasıyla ilgili, yani ben de bilmiyorum. Sonuçta eleştiri
yazmıyorum, okuduğum kitapların hissiyatını yazıyorum, sevgili günlük...
Eleştirilecek kitaplar yok mu? Var hem de nasıl,
hele bazı kitaplar var “Ne böyle kelimeler bir araya nasıl gelmiş? Cümle
olmaya ne ara karar vermişler? Ben salak mıyım acaba?” diye sordurtan
kitaplar. Başka nice kitaplar
okumuşum haklarında ağzımı bile açmamışım. Sadece teknik olarak
okuduklarım var nasıl konuyu ilerletmiş, heyecan unsuru nerede? Mizah var mı? Yazar kitapla köşeyi nasıl dönmüştür? diye.
Tekrar bahsi geçen kitaba dönersek (ki hiç oradan
ayrılmalıydık) Yaklaşık 15 olay yazılmış, beni en çok eğlendiren iki hayatı
olan adamın ustalığı oldu. Bir de ilgimi çeken doktor olurken kendilerine
takındıkları roller (taktikler). Doktorumuzun nasıl yıllar içerisinde sınıf
atladığı da gözlerimizden kaçmadı tabi.
Son olarak
ben olsam kitap kapağına kutu mendil resmi koyardım, çok kullanılan obje olma
sebebiyle. Onun için de animasyonunu yaptım.
Ve işte karşınız da kitabın künyesi:
Bir Pisikiyatristin Gizli Defteri
Gary mall – Gigi Vorgan
NTV yaynıları